Küçük Prens Masalı
Küçük Prens, Fransız yazar ve pilot Antoine de Saint-Exupéry tarafından yazılan ve 1943'te yayımlanan masalsı bir kitaptır. Dünyanın en çok satan ve okunan kitaplarından biridir. Eserde, bir çocuğun gözünden büyüklerin dünyası anlatılır.
Altı yaşımdayken, ilk çağın ormanlarını anlatan “Gerçek Öyküler” adlı bir kitapta çok güzel bir resim görmüştüm. Bir boa yılanı avını yutmak üzereyken resmedilmişti İşte bu çizimin bir kopyası:
Kitapta şunlar yazılıydı: “Boa yılanı avını çiğnemeden, bütün olarak yutar ve hareket edemez hale
gelir. Sonra da onu sindirebilmek için altı ay boyunca uyur.” Bu orman maceraları üzerinde uzun uzun düşündüm, sonra renkli bir kalemle ilk resmimi yapmayı başardım. 1 No’lu resmim işte şöyle bir şeydi:
Şaheserimi büyüklere gösterdim ve korkup korkmadıklarını sordum. Ama onlar:”Korkmak mı? Bir şapkadan niye korkalım ki?”dediler. Oysa çizdiğim resim bir şapkaya ait değildi. Koca bir fili sindirmekte olan bir boa yılanını çizmiştim ben. Neyse, büyükler anlayabilsin diye başka bir resim daha çizdim. Bu kez boa yılanının midesindeki fili açık seçik göstermiştim. Şu büyüklere hep açıklama yapmak gerekiyor. İkinci resmim ise şöyle bir şey oldu:
Bu kez büyüklerin cevabı boa yılanını içten ya da dıştan çizmeyi bir yana bırakıp, coğrafya, tarih, aritmetik ve gramerle ilgilenmemi tavsiye etmek oldu. Böylece altı yaşımdayken resim kariyerimi terk etmek zorunda kaldım. İlk iki resmimin başarısız olması beni hayal kırıklığına uğratmıştı Büyükler kendi başlarına hiçbir şeyi anlayamıyor, çocuklar ise aynı şeyin tekrar tekrar anlatılmasından sıkılıyorlardı.
Bu yüzden başka bir meslek seçmek zorunda kaldım ve pilot oldum. Dünyanın hemen hemen her yerine uçtum. Doğrusunu isterseniz, coğrafya bilgilerim çok işime yaradı. Şimdi bir bakışta Çin ile Arizona’yı birbirinden ayırabiliyorum. Ayrıca gece vakti kaybolduğunuzda coğrafya çok işinize yarar.
Neyse, mesleğim gereği , yaşamım boyunca birçok önemli insanla bir arada bulundum. Büyüklerle çok vakit geçirdim. Ama korkarım bu yakın ilişkiler bile benim onlar hakkındaki düşüncelerimi değiştirmedi.
Ne zaman yeterince zeki olduğunu düşündüğüm biriyle karşılaşsam, ona hemen 1 No’lu resmimi gösterdim. (Bu resmi hep yanımda taşıyordum, çünkü ilk deneyimimdi.) Bakalım onu gerçekten anlayabilecek miydi. Ama hepsi bunun bir şapka olduğunu söylediler. Bu yüzden ben de boa yılanlarından, ilk çağdaki ormanlardan, ya da yıldızlardan bahsetmeyi bırakıp onların seviyesine indim. Onlarla briç, golf, politika ve boyun bağları hakkında konuştum. Böylece bu yetişkinler benim gibi duyarlı biriyle karşılaştıkları için mutlu oldular.
2. Bölüm:
İşte böyle. Çevremde gerçek sohbetler yapabileceğim hiç kimse olmadan, tek başıma yaşadım. Ta ki altı yıl önce Sahara Çölü’nde uçağım kaza yapıncaya dek. Motorum arızalanmıştı. Yanımda ne bir teknisyen, ne de bir yolcu olmadığı için, onu kendim tamir etmek zorundaydım. Bu işin güç olacağını biliyor, ama sonunda başaracağımı umuyordum. Bu bir ölüm kalım meselesiydi. Yanımda bana ancak bir hafta yetecek kadar su vardı.
Çöldeki ilk gecem kumların üzerinde uyuyarak geçti. Buraya en yakın yerleşim yeri 1600 kilometre uzaktaydı. Deniz kazası geçirerek okyanusun ortasında kalakalmış bir denizciyi düşünün. Benim durumum böyle bir denizciden çok daha vahimdi. Şimdi güneş doğarken cılız, tuhaf bir sesin beni uyandırmasına ne kadar şaşırdığımı tahmin edebilirsiniz. Bu ses:
“ Lütfen bana bir koyun resmi çizin” diyordu.
“Ne?”
“Bana bir koyun resmi çizin”
Yerimden sıçradım. Şimşek çarpmışa dönmüştüm. Gözlerimi ovuşturdum ve dikkatle etrafıma baktım. Ne gördüm dersiniz? Şaşılacak derecede küçük bir erkek çocuğu gözlerini dikmiş, ciddi ciddi bana bakıyordu. Gördüğünüz bu resmi sonradan yaptım. Onun çizebildiğim en iyi resmiydi. Ama kesinlikle gerçeğinin yarısı kadar bile güzel olmadığını söylemeliyim.
Tabii ki bu benim suçum değil. Altı yaşımdayken büyükler yüzünden resim kariyerime son vermek zorunda kalmış, boa yılanını dıştan ve içten gösteren resimler dışında hiçbir şey çizmeyi öğrenememiştim.
Orada büyük bir şaşkınlık içinde kalakalmıştım. En yakın yerleşim yerine 1600 kilometre uzakta olduğumu unutmayın.
Gel gelelim, bu küçük delikanlı hiç de kaybolmuş, yorgunluktan bitip tükenmiş, açlıktan, susuzluktan ve korkudan ölmüş gibi görünmüyordu. Yerleşim yerlerinden binlerce kilometre uzakta, çölün ortasında kaybolmuş bir çocuğa hiç benzemiyordu.
Nihayet ağzımı açabildim ve ona:” Peki ama, burada ne yapıyorsun sen?” diye sordum.
Sorumu yumuşak, ciddi bir sesle yanıtladı: “Lütfen bana bir koyun çizin.”
Merakım öyle güçlüydü ki, istediğini yapmaya karar verdim. Öyle bir durumda bu yaptığım bana ne kadar saçma gelse de, cebimden bir parça kağıtla bir kalem çıkardım. Fakat aniden eğitimimi coğrafya, tarih, aritmetik ve gramer üzerine yaptığımı hatırladım. Bu yüzden de küçük delikanlıya (biraz da kızgın bir şekilde) resim çizmeyi bilmediğimi söyledim.
“Bunun önemi yok. Bana bir koyun resmi çizin” dedi.
Daha önce hiç koyun resmi çizmemiş olduğum için, ona boa yılanının dıştan görünüşünü temsil eden ilk resmimi çizdim. Duyduğum şey beni hayretler içinde bıraktı: ”Hayır, hayır! Ben fil yutmuş bir boa yılanı istemiyorum. Boa yılanı çok tehlikeli bir hayvandır, fil ise hantaldır. Benim yaşadığım yerde her şey çok küçük. Bana bir koyun lazım. Bana bir koyun resmi çizin.”
Ben de çizdim.
Resme dikkatle baktı ve “Yoo! Bu çok hasta bir koyun. Bana başka bir tane çizin” dedi.
Bir tane daha çizdim.
Küçük dostum kibarca ve hoşgörülü bir tavırla:”Bu bir koyun değil, bir koç, bak boynuzları var…” dedi.
Bir çizim daha yaptım, ama bu da diğerleri gibi kabul edilmedi.
“Bu çok yaşlı. Ben uzun süre yaşayacak bir koyun istiyorum.”
Sabrım tükenmek üzereydi. Bir an önce motoru tamir etmeye başlamam gerekiyordu. Ben de şu resmi karaladım:
Sonra da bunu ona açıkladım :” Bu sadece bir kutu. İstediğin koyun kutunun içinde.”
Ama küçük adamın gözlerinin parladığını görünce çok şaşırdım.
“Evet ben de tam böyle bir şey istiyordum. Sence bu koyuna çok ,fazla çimen gerekir mi?”
“Neden sordun?”
“Çünkü benim yaşadığım yerde her şey çok küçüktür.”
“Bence ona yetecek kadar çimen vardır. Sana oldukça küçük bir koyun çizdim.”
Kağıdın üzerine eğilerek:” O kadar da küçük değil. Bak, uykuya yatmış”dedi. İşte küçük prensle böyle tanıştım.
Bu seriyi takip etmek isterseniz yorumlarda bize bildirin. İsteklerine göre eklenmeye devam edecektir 🙂